Mekke’de risâletin 12. yılında indirilmiş olması muhtemel olan, 37 âyetten oluşan, adını 28. âyette zikredilen ve “diz çöken” anlamındaki جَاثِيَة câsiyeh kelimesinden alan Câsiye sûresi, inişe göre 85, resmî sıralamada ise 45. sûredir.
Câsiye sûresi, resmi sıralama bakımından öncesinde yer alan Dühân sûresiyle yakın konu irtibatına sahiptir. Buna göre her iki sûre de “başlangıç harflerinin hurûfu mukatta‘adan oluşması” (Dühân 1; Câsiye 1); “vahyin kaynağı” (Dühân 3-8; Câsiye 2); “Yüce Allah’ın kâinata mutlak hükümranlığı” (Dühân 38-39; Câsiye 5, 12-13, 22); “inkârcıların mahşerdeki diriltilmeyi inkâr etmeleri” (Dühân 34-35; Câsiye 24); “Yüce Allah’ın dirilten, öldüren ve mahşerde herkesi toplayacak olan kudret oluşu” (Dühân 8, 40; Câsiye 26); “İsrailoğullarına yer verilmesi” (Dühân 30-33; Câsiye 16-17); “kâinatta her şeyin bir anlam ve amaç için yaratıldığı” (Dühân 38-39; Câsiye 22); “cennetliklere ve cehennemliklere yönelik bilgilendirmeler” (Dühân 43-57; Câsiye 30-31) gibi konularda ortak mesajlar içermektedir.
Câsiye sûresi, mukatta‘a harfleri, vahyin Yüce Allah’ın katından oluşu gerçeği ile başlamakta, ardından insanların yaratılışındaki ibretler, gece-gündüz ve kâinattaki mutlak ilahi kudret, inkârcıların vahye karşı olumsuz ve alaycı tavırları ile mahşerde kendilerini bekleyen korkunç azaba dair bilgiler dile getirilmektedir.
12. âyetten itibaren, gemilerin ve göklerde ve yerde her ne varsa hepsinin insan hizmetine verilişi, sorumlulukların şahsi olduğu, İsrailoğullarına yönelik bildirimler, Hz. Peygamber’e verilen bu şeriata uymanın gerekliliği, inkârcıların onlara hiçbir zarar veremeyecekleri, birbirlerinin dostları olduğu, Yüce Allah’ın ise muttakilerin dostu olduğu, vahyin çeşitli özellikleri ile iyilerle kötülerin hayatlarının da ölümlerinin de bir olmayacağı gibi konular ele alınmaktadır.
22. âyetten itibaren, Yüce Allah’ın her şeyi belli bir amaç için yarattığı, herkese dünyada yapıp ettiklerini karşılığının verileceği, heva ve arzularını ilah edinenlerin sapkınlığı, “dehr” denen zamana inananların bulunduğu, oysa Yüce Allah’ın bütün mahlûkata dair mutlak hükümranlığı ifade edilmektedir.
27. âyetten itibaren, mahşer şartlarında hak ve hakikatı iptal edenlerin ziyana uğrayacakları, her ümmetin diz çökmüş vaziyette duracakları, herkesin kendi kitabına çağrılacağı, iman edenlerin cennete girecekleri, diğerlerinin ise kibirlerinin ve suçlarının karşılığını görecekleri bildirilmektedir.
32. âyetten itibaren, Son Saat’le ilgili inkârı veya şüphesi bulunanların sözleri ele alınmakta, mahşeri unutanların o gün bu gerçekle yüzleşecekleri bildirilmekte, alaycılık edenlerin bunun hesabını verecekleri ifade edilmekte, göklerin, yerin, bütün âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ın hamde layık olduğu, göklerde ve yerde büyüklenmenin sadece O’nun hakkı olduğu beyan edilmektedir.