Mekke’de risâletin 12. yılında indirilmiş olması muhtemel olan, 35 âyetten oluşan, adını 21. âyette yer alan ve “Ahkâf, Ahkaf bölgesi” anlamındaki الْاَحْقَاف el-ahkâf kelimesinden alan Ahkâf sûresi, inişe göre 86, resmî sıralamada ise 46. sûredir.
Ahkâf sûresi, resmi sıralama bakımından öncesinde yer alan Câsiye sûresiyle yakın konu irtibatına sahiptir. Buna göre her iki sûrede de “başlangıçlarının hurûfu mukatta‘adan oluşması” (Câsiye 1; Ahkâf 1); “vahyin kaynağı” (Câsiye 2; Ahkâf 2); “kâinat kitabından âyetler” (Câsiye 3-5, 12-13; Ahkâf 3-4); “inkârcıların vahye karşı olumsuz tavırları” (Câsiye 6-9; Ahkâf 7-8, 11); “kıssalara yer verilmesi” (Câsiye 16-17; Ahkâf 12, 21-28); “sorumlulukların şahsî oluşunun bildirilmesi” (Câsiye 15; Ahkâf 19); “inkârcıların feci akıbeti” (Câsiye 10-11; Ahkâf 20) gibi konular ele alınmakta ve konu birliktelikleri oluşturulmaktadır.
Ahkâf sûresi, mukatta‘a harfleri, vahyin Yüce Allah’ın katından oluşu ile başlamakta, göklerin ve yerin bir amaç için yaratılışı ve belli bir süreye kadar devam edeceği, inkârcıların bu gerçeklerden yüz çevirdikleri beyan edilmekte, putların hiçbir güçlerinin bulunmayışı, onlara yalvaranların en büyük sapıklığa düşecekleri, mahşerde puta tapanların kendilerine taptıkları varlıklara veya diğerlerinin birbirlerine düşman olacakları ifade edilmektedir.
8. âyetten itibaren, inkârcıların vahye ve Hz. Peygamber’e iftira etmeleri, Hz. Peygamber dâhil hiç kimsenin kendisine mahşerde nelerin yapılacağını bilmediği, inkârcılara Yüce Allah’ın hidayet rehberliği sunmayacağı, daha önceden geçen Hz. Mûsâ’ya verilen kitabın benzer bir içerik arz ettiği, ilahi bildirimler doğrultusunda iman edip istikamet sahibi olanların mahşerde korku ve hüzün içerisinde olmayacakları, bunların dünyada yapıp ettikleri fedakârlıkların karşılığında ebedi olarak cennette kalacakları ifade edilmektedir.
15. âyetten itibaren, insanın ana rahminde kalış süreci ile zorluklar içerisinde dünyaya getirilişi, iyilik sahibi olanların Yüce Allah’a yönelişi, bunların en güzel davranışlarının dikkate alınacağı, kötülüklerinden geçileceği ifade edilmekte, buna karşılık, kötülük yapanların ana babalarıyla olumsuz içerikteki konuşmaları, bunların mahşerde yaşayacağı feci akıbete dair bilgiler verilmektedir.
21. âyetten itibaren, Hz. Hûd’un kavmi olan ‘Âd ile ilgili kısa bir kıssaya yer verilmekte, onları helak eden kasırga ifade edilmekte, daha önce nice azgın ve sapkın kavimlerin helak edildiği ele alınmaktadır.
29. âyetten itibaren, cinlerin vahye yönlendirildikleri, vahyi anlayan cinlerin kendi kavimlerini uyardıkları, davete devam ettikleri ifade edilmekte, Yüce Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı, yaratmanın kendisini yormadığı, her şeye gücünün yettiği belirtilmektedir.
34. âyetten itibaren, sûrenin son iki âyetinde kâfirlerin ateşe arz edildiklerinde sorgulanacakları, onların gerçekleri itiraf edecekleri ifade edilmekte, azim sahibi peygamberler gibi Hz. Peygamber’in de sabretmesi gerektiği, inkârcılarla ilgili azap için acele etmemesi gerektiği, onlara vaad edilen mahşeri gördüklerinde dünyada bir saat gibi çok kısa bir süre kaldıklarını sanacakları ve fasıklardan başkasının helak edilmeyecekleri beyan edilmektedir.