Mekke’de risaletin 6. yılında indirilmiş olması muhtemel olan, 45 âyetten oluşan, adını ilk âyetindeki “yoktan var eden” anlamında فَاطِر fâtır kelimesinden alan ve bir adı da melâikeh olan Fâtır sûresi, inişe göre 42, resmî sıralamada ise 35. sûredir.
Fâtır sûresi, resmî sıralamada öncesindeki Sebe’ sûresiyle yakın konu ilişkisine sahiptir. Her iki sûrenin Yüce Allah’a hamd ile başlaması, risalet öğretilerinin amacının belirlenmesi, Yüce Allah’ın eşsiz bilgisinin vurgulanması gibi konular iki sûrenin konu ve anlam ilişkisini ortaya koyan konulardan sadece bir bölümüdür.
Fâtır sûresi, 1-8. âyetlerinde Yüce Allah’ın mutlak yaratıcı olduğu, meleklerin yaratılış özellikleri, rahmeti, merhameti ve rızık vericiliği noktasında yegâne iradenin sahibi olduğu hatırlatmalarıyla başlamaktadır. Daha sonra yalanlandığı için morali bozulan Hz. Peygamber teselli edilmekte, şeytanın insanoğluna düşman olduğu beyan edilmekte, hidayetin insan iradesine bağlı olarak tecelli edeceği bildirilmektedir.
Sûrenin 9-10. âyetlerinde çok önemli bir başka husus gündeme getirilmekte, yağmurun nasıl ve niçin yağdırıldığı, bunun öldükten sonra diriltilmeyle ilişkisi ifade edilmekte, ayrıca izzet, şeref ve onurun bütünüyle Yüce Allah’ın katında olduğu beyan edilerek, sâlih amellerin güzel sözleri Allah’a yükselteceği ve hakikate karşı tuzak kuranların bu çabalarının yok edileceği hatırlatılmaktadır. 11. âyetten itibaren, insanın yaratılış aşamalarının bir kısmı, ömrün kısalabilmesinin bir kurala bağlandığı, iki denizin muhteşem yapısı, gece ve gündüz dengesinin kanunu, bu arada putperestliğin nasıl bir aldanış olduğu beyan edilmektedir.
15. âyetten itibaren, Yüce Allah’ın insanlara değil, bütün insanların Allah’a muhtaç olduğu, insanoğlunun Allah için vazgeçilmez olmadığı, sorumlulukların şahsîliği, arınmak için Allah’a saygı duyup namaza devamın önemli olduğu beyan edilmektedir. Daha sonra çeşitli mukayeseler yapılmakta, hakikati duymak isteyenlerin bundan yararlanabileceği, kabirlerdekilere hiçbir şey duyurmanın mümkün olmadığı ve Hz. Peygamber’in risalet görevinin amacı hatırlatılmaktadır.
27. âyetten itibaren, kâinat kitabından çeşitli âyetler, vahyi takip etmenin ve bu doğrultuda ibadetlere devamın gerekliliği üzerinde durulmakta, insanlar içerisinde vahye karşı tutum noktasında çeşitliliklerin yaşandığı beyan edilmektedir.
33. âyetten itibaren, ‘adn cennetlerine gidenlerin sözlerine yer verilmekte, ardından cehennemliklerin orada yaşayacağı korkunç akıbet hatırlatılmaktadır. 39. âyetten itibaren, insanoğlunun halife olarak yükümlü tutulduğu, putların güçsüzlüğü, kâinatın Yüce Allah’ın kontrolünde oluşu, inkârcıların kibirliliği ve geçmişte yaşananlardan ders çıkarmamaları eleştirilmektedir.
Sûrenin son âyetinde ise Yüce Allah’ın insanları yaptıkları nedeniyle hemen cezalandırmadığı, böyle olsaydı hiç kimsenin bundan kurtulamayacağı hatırlatılarak, bu tür insanların ecellerine tehir edildikleri, vakti gelince sorumluluk sahiplerinin yargılanacağı haber verilmektedir.