Mekke’de risâletin 11-12. yılları arasında indirilmiş olması muhtemel olan, 54 âyetten oluşan, adını 15. âyette geçen ve Yemen’de yaşamış eski bir uygarlık manasındaki سَبَاٍ sebe’ kelimesinden alan Sebe’ sûresi, inişe göre 76, resmî sıralamada ise 34. sûredir.
Sebe’ sûresi, resmî sıralamada öncesinde bulunan ve Medenî bir sûre olan Ahzâb sûresiyle yakın konu birlikteliğine sahiptir. Buna göre her iki sûre de “Son Saat’e” (Ahzâb 63; Sebe’ 3), “saptırıcılardan şikâyete” (Ahzâb 66-68; Sebe’ 31-33), “Hz. Peygamber’in tebliğ ilkelerine” (Ahzâb 44-46; Sebe’ 46-50) yer verilmekte, dolayısıyla bu ve benzer konular iki sûre arasındaki konu irtibatına örnek olarak sunulabilir.
Sebe’ sûresi, Yüce Allah’a hamd ile başlamakta, Son Saat’in aniden gelişi, Yüce Allah’ın eşsiz bilgi ve erişilmez bilgisi, inkârcıların boş ve sonuçsuz uğraşıları, müşriklerin Hz. Peygamber’i inkâr edip onu bunaltmaları dile getirilmektedir. Ardından Hz. Dâvûd ve Hz. Süleymân’ın kıssasına yer verilmekte, ‘Arim selinden söz edilmektedir.
20. âyetten itibaren, İblis’in inkârcılar hakkındaki sözlerini doğru çıkartması, onlar üzerinde otoritesinin bulunmamasına rağmen bu tür olaylarla insanların imtihan edilmesi beyan edilmekte, putların kâinatın yaratılmasında da idare sisteminde de hiçbir şekilde Yüce Allah’a ortaklıklarının bulunmadığı bildirilmekte, Allah’ın izni olmadan hiçbir şekilde putların şefaatinin söz konusu olamayacağı ifade edilmektedir.
24. âyetten itibaren, Yüce Allah’ın rızık vericiliği, insan sorumluluklarının şahsiliği, mahşerde herkesle ilgili hükümlerin açıklığa kavuşturulacağı, başka varlıkların acizlikleri, Hz. Peygamber’in risaletinin evrenselliği, inkârcıların alaycılıkları ve onlara verilen cevaplar dile getirilmektedir.
30. âyetten itibaren, inkârcıların Hz. Peygamber’e karşı inanmama kararlılık cümleleri ile onların mahşerde kendilerini dünyada saptırmış olanlara karşı laf yetiştirme çabaları, onların diğerlerine verdikleri cevaplar beyan edilmektedir.
34. âyetten itibaren, inkârcıların bütün peygamberlere karşı aynı olumsuz tavırda oldukları, insanoğlunun mallarının ve çocuklarının insana Allah katında yakınlık sağlayamayacakları, ancak iman edip salih amel işleyenlerin bundan yararlanacağı ifade edilmekte, infak edenlere bunun karşılığının dünyada hemen verileceği müjdelenmektedir.
40. âyetten itibaren, meleklerin de mahşerde sorgulanacağı, onları Allah’ın ortakları sananların mahcup edileceği, inkârcıların vahiy ile alay edişleri, taklidi tercihleri, önceki inkârcıların da aynı yolu takipleri dile getirilmekte, sonrasında Hz. Peygamber’in onlara sunduğu evrensel tebliğ ilkeleri beyan edilmekte, hidayetin sadece vahiy ile elde edileceği vurgulanmaktadır.