Medine’de hicrî 8 veya 9. yılda indirilmiş olması muhtemel olan, 18 âyetten oluşan, adını 4. âyette geçen ve “odalar” anlamındaki الْحُجُرَات el-hucürât kelimesinden alan Hucürât sûresi, inişe göre 112, resmî sıralamada ise 49. sûredir.
Hucürât sûresi, resmi sıralamada öncesinde bulunan Feth sûresiyle yakın konu irtibatına sahiptir. Buna göre Feth sûresi iman edip salih ameller işleyenlere yönelik ilahi ödülle bitmekte, bu sûre ise bu dereceyi elde edebilmenin nasıl mümkün olacağına dair prensipler içermektedir. Dahası her iki sûrede de hem islam toplumunun temel değerlerine gönderme yapılmakta, hem de bir huzursuzluk zamanında nasıl davranılması gerektiğiyle ilgili bilgiler verilmektedir. Her iki sûrede de müminlerin Hz. Peygamberle ilişkileri, kendi içlerinde birlik, beraberlik, sevgi ve merhametin ön planda olması gerektiği de dolaylı ifadelerle dile getirilmektedir.
Hucürât sûresinin ilk âyetlerinde, müminlerin Yüce Allah’ın ve Rasûlü’nün önüne geçmemesi, Rasûlüllah’ın yanında bağıra çağıra konuşulmaması gerektiği, aksine davranışların insanların amellerini boşa çıkartacağı bildirilmekte, Hz. Peygamber’in odalarının arkasından gürültülü bir şekilde çağrılmasının yanlış olduğu, onun kendilerinin yanlarına gelmesini beklemeleri gerektiği bildirilmektedir.
6. âyetten itibaren, bir fasık bir haber getirirse o haberi araştırmadan hareket edilmesinin birtakım problemlere ve pişmanlıklara neden olacağı, Rasûlüllah’ın onların yanında olduğunu unutmamaları, ona itaat etmeleri gerektiği ifade edilmekte, iki Müslüman topluluğun birbiriyle savaşa tutuşmaları durumunda aralarının sulhu için çalışılması, saldırganlık yapana karşı Allah’ın dediğine gelinceye kadar savaş açılması, sonuçta aralarında adaletle hükmedilmesi gerektiği, çünkü sadece müminlerin kardeş olduğu ifade edilmektedir.
11. âyetten itibaren, Müslümanların birbirleriyle alay etmemeleri, lakap takmamaları, imandan sonra küfrü çağrıştıracak şeylerin son derece kötü olduğu, zandan çok sakınılması gerektiği, gıybet ve casusluğun Müslümana yakışmadığı ve bunlardan mutlak surette uzak durulmasının önemi üzerinde durulmaktadır.
13. âyetten itibaren, insanların bir erkek ve dişi türünden yaratıldığı, asıl değerli olanın takva denen duyarlılık olduğu, iman edenlerin birtakım fedakârlıklar yapması gerektiği, Yüce Allah’a din öğretmeye kalkışılmaması, iyiliklerin başa kakılmaması ve Yüce Allah’ın her bir şeyi hakkıyla bildiği beyan edilmektedir.