Mekke’de risâletin 11-12. yılları arasında indirilmiş olması muhtemel olan, 128 âyetten oluşan, adını 68. âyette geçen ve “bal arısı” manasındaki النَّحْل en-nahl kelimesinden alan Nahl sûresi, inişe göre 74, resmî sıralamada ise 16. sûredir. Son üç âyetinin, sadece 126. âyetin, 41, 106, 126 ve 127. âyetlerin, ilk 40 âyetinin, hatta tümünün Medenî olduğunu söyleyen âlimler olsa da Râzî’nin de isabetle vurguladığı gibi bu sûre bütünüyle Mekkî bir içerikte görünmektedir ve bir adı da en-ni‘am “nimetler”dir.
Nahl sûresi, resmî sıralamada öncesindeki Hıcr sûresiyle yakın konu birlikteliğine sahiptir. Buna göre her iki sûrede de “Mekkeli müşriklerin inkârcı ve alaycı yapısı ile mucize istekleri” (Hıcr 6-7; Nahl 33), “kâinat kitabından âyetler” (Hıcr 16-22; Nahl 10-16), “insanın yaratılış kaynağı” (Hıcr 26-29; Nahl 4), “İblis’in insanlar üzerindeki sapkınlık girişimleri” (Hıcr 39-43; Nahl 98-100), “Hz. İbrahim’le ilgili bilgiler” (Hıcr 51-60; Nahl 120-122) gibi ortak konuların ele alındığı görülmektedir.
Nahl sûresinin ilk 32 âyetlik bölümünde, inkârcıların acele azap isteklerinin yersizliği, vahyin indirilişi ve gayesi, insanın yaratılışı, hayvanlarla ilgili çeşitli bilgiler ve kâinat kitabından çeşitli âyetler, Yüce Allah’ın nimetlerinin sayılamayacağı, putperestliğin çıkmazları, sorumlulukların şahsiliği, kâfirlerin ve müminlerin ölüm anında yaşayacakları akıbet gibi konular ele alınmaktadır.
33. âyetten itibaren, inkârcıların mucize istekleri, Yüce Allah’ın bütün insanlığa peygamberler gönderme sistemi, risaletin temel öğretileri, Yüce Allah’ın eşsiz ve erişilmez kudreti gündeme getirilmekte, sonra da vahyin gerçekliğine kitap ehlinden insanların şahitliği konusu ile inkârcıların çeşitli şekillerde dünya hayatında bile cezalandırılacakları haber verilmektedir.
48. âyetten itibaren, mahlûkatın secdesi, meleklerin Yüce Allah’ın iradesinin dışına çıkmamaları sistemi, kâinattaki her şeyin Allah’ın kontrolünde ve O’na ait oluşu zikredilmekte, sonrasında müşriklerin kız çocuklarına karşı insanlık dışı muamelesine yer verilmekte, insanların zulümlerine hemen ceza verilseydi yeryüzünde hiçbir canlının bırakılmayacağı bildirilmektedir.
66. âyetten itibaren, hayvanların ibretlik yapısı, bal arısının mucize ürünü balı nasıl yaptığıyla ilgili bilgi verilmekte, insanların yaratılışıyla ilgili ilahi hikmetlere kısmen gönderme yapılmakta, farklı özellikte iki insanın mukayesesine yer verilmektedir. 77. âyetten sonra Yüce Allah’ın eşsiz bilgisine, kudret ve kuvvetine, insanlara sunduğu çeşitli nimetlere ve mahşer şartlarında yaşanacak şahitlik kurumuna dikkat çekilmektedir.
90. âyetten itibaren, İslâm’ın en temel üç emri ve üç temel yasağı gündeme getirilmekte, insanların verdikleri sözleri tutmaları gerektiği, onların az bir dünyevi bedele satmamaları gerektiği bildirilmekte, bu hayatın geçiciliği ile fedakârlıkların hem dünyada hem de mahşerdeki karşılıklarına dikkat çekilmekte, bu arada Kur’ân’ı anlayarak okuyanlara yönelik şeytanın müdahalesi ile bundan kurtulmanın yolu beyan edilmektedir.
101. âyetten itibaren, vahyin kaynağı, beşer sözü olmayışı, diğer yaklaşımların birer iftira oluşu, inkârcıların kalplerinin mühürlenişi zikredilmekte, rızıklara karşı nankörlüğün akıbetine dikkat çekilmekte, dört haram zikredilmekte, Yüce Allah adına helal veya haram nitelendirmesinde bulunanların akıbeti gündeme getirilmektedir.
120. âyetten itibaren, Hz. İbrahim’in tek başına ümmet oluşu ve diğer özellikleri ile Yüce Allah’ın yoluna nasıl davet edilmesi gerektiği ifade edilerek, cezalandırılmada maksimum ölçülerin aşılmaması gerektiği, sabrın önemi ve Yüce Allah’ın muttaki ve muhsinlerle birlikte olduğu, onları desteklediği bildirilmektedir.