Medine’de hicrî 7. yılda Hudeybiye antlaşmasından sonra indirilmiş olması muhtemel olan, 29 âyetten oluşan, adını ilk âyette geçen ve “fetih, zafer” anlamına gelebilecek şekilde فَتْح feth kelimesinden alan Feth sûresi, inişe göre 110, resmî sıralamada ise 48. sûredir.
Feth sûresi, resmi sıralamada öncesinde bulunan Muhammed sûresiyle yakın konu irtibatına sahiptir. Buna göre her iki sûrede de “Hz. Peygamber’in hem kendisi hem de müminler için istiğfarda bulunması, sonrasında bağışlandığı müjdesinin zikredilmesi” (Muhammed 19; Feth 2), “infakın gerekliliği ile fethin nasip olması” (Muhammed 38; Feth 1), “müminlerin günahlarının bağışlanması ve kâfirlerin cezalandırılmasından söz edilmesi” (Muhammed 1-2, 12; Feth 4-5), “cennetin çeşitli özelliklerine yer verilmesi” (Muhammed 12, 15; Feth 4) gibi konular iki sûrenin peşpeşe sıralanmasının nedenlerinden bazıları olarak belirtilebilir.
Feth sûresinin ilk âyetlerinde, Hudeybiye’de verilen büyük fetih, ardından Hz. Peygamber’in günahlarının bağışlandığı müjdesi, gönüllere huzur verilişi, müminlerin cennetlerle ödüllendirip münafık ve müşriklerin ağır bir şekilde cazalandırılacağı, nihayetinde göklerin ve yerin bütün ordularının sadece ve sadece Yüce Allah’a ait olduğu ifade edilmektedir.
8. âyetten itibaren, Hz. Peygamber’in çeşitli özellikleri, Yüce Allah için fedakârlık yapılıp tesbih ve zikre devam edilmesi gerektiği, Nebî (as)’a biat edenlerin aslında Yüce Allah’a biat ettikleri, göçebelerin geri kalmaktan dolayı özür dilemeleri, onların yanlış zanları, inkârcılara azap edileceği, hükümranlığın sadece Yüce Allah’a aidiyeti, göçebelerin yersiz bazı istekleri ve mazereti olanların tehditlerden istisna edilecekleri dile getirilmektedir.
18. âyetten itibaren, Yüce Allah’ın ağacın altında biat edenlerden razı olduğu, ganimetlerle buluşturulacakları, kâfirlerin mutlak surette mağlup edilecekleri, Allah’ın sünnetinin değişmez olduğu, Mekke’de Müslümanları kâfirlerin müdahalesinden koruduğu, inkârcıların Müslümanları ibadetten engellemeye çalıştıkları, ancak bunda elbette başarılı olamayacakları, Rasûlüllâh’ın gördüğü rüyanın gerçekleşeceği, Mescid-i Harâm’a güven içinde girecekleri, Hz. Peygamber’in başarılı olacağı, onun ve beraberindeki müminlerin özelliklerinin Tevrât’ta ve İncîl’de de yer aldığı, nihayetinde iman ehli ve salih amellerin sahiplerine ödül vaadi beyan edilmektedir.