Müddessir sûresi risaletin ilk döneminde indirilmiş olup, 56 âyetten oluşmakta, adını ilk âyetteki “bürünen, sorumluluk sahibi kılınan kişi” anlamındaki الْمُدَّثِّر el-müddessir kelimesinden almaktadır. İniş sırası hakkında çeşitli kanaatler ileri sürülse de sûrenin Fâtiha, ‘Alak ve Müzzemmil’den sonra 4. sırada indirildiği görüşü tercihimizdir. Sûre, resmî olarak 74. sıradadır.
İlk indirilen âyetlerden sonra vahiy bir süre kesilmişti ki buna fetretü’l-vahy denmektedir. Bu sürenin üç yıl olduğu dahi ileri sürülmektedir. Risaletin hemen başında vahyin bu kadar uzun süre kesilmesi anlaşılabilir bir durum değildir. Bir kesinti olmuştur; ancak bunun süresi bir veya birkaç ayla sınırlı olmalıdır. Esasında bu durum vahyin tabiatı gereğidir. Nitekim Yüce Allah Duhâ 93/3’te peygamberini terk etmediğini ve ona darılmadığını vahye konu edinerek kendisini onurlandırmıştır.
Müddessir sûresi resmî sıralamada öncesindeki Müzzemmil sûresiyle yakın anlam ilişkisine sahiptir. Her iki sûrenin ilk grup âyetinde Hz. Peygamber’in vahiy ve risâlet konusunda inşası ile ilgili çeşitli prensipler yer almaktadır. Ardından Müzzemmil’deki “hakkı yalanlayan tiplerin” bir benzeri olmak üzere Müddessir’de de Velîd b. Muğîre örneğine değinilmektedir. Her iki sûrede de “cehennemlikler ve cehennemin bazı özellikleri” dile getirilmekte, bu arada “vahyin öğüt oluşu” gerçeğine de özellikle dikkat çekilmektedir. Bu ve benzer noktalarda her iki sûrenin adeta tek bir sûre kimliğinde bir içeriğe sahip kılındığı görülmektedir.
Müddessir sûresinin ilk âyetlerinde Hz. Peygamber’in risalet konularından bir bölümüne yer verilmekte, ardından Son Saat ve kıyamet-âhiret sürecine dikkat çekilmekte, peşinden vahye karşı düşmanca bir tavır içerisine giren bir örnek ve onun düşmanlıkları tanıtılmaktadır.
26. âyetten itibaren, inkarcı ve alaycı kişinin cehenneme atılacağı ve cehennemin bekçilerinin 19 melekî güç olduğu hatırlatılarak, bu sayının zikredilmesiyle ilgili çeşitli gerekçeler sıralanmaktadır.
32. âyetten itibaren, çeşitli varlıklara yemin edilerek, cehennemin en büyük azap yeri olduğu, insanların yaptıklarına karşılık rehin kalacağı, amel defterini sağdan alanların kurtulacağı ve iki grup arasında çeşitli diyalogların yaşanacağı beyan edilmektedir.
48. âyetten itibaren, müşriklerin şefaat beklentisi ele alınmakta, bu bağlamda şefaatin onlara hiçbir yarar sağlamayacağı bildirilmektedir. Ayrıca, öğütten yüz çevirenlerin yaban merkepleri gibi vahiyden kaçıp kendilerine özel vahiy istedikleri belirtilmektedir.
Sûrenin sonunda ise, Kur’ân’dan dileyen herkesin yararlanacağı ve bu tercihin Yüce Allah’ın iradesiyle uyumlu olacağı mesajıyla sûre bitirilmektedir.