Mekke’de risâletin 12. yılında indirilmiş olması muhtemel olan, 89 âyetten oluşan, adını 35. âyette yer alan ve “altın, yaldızlı zinet, süs” anlamındaki زُخْرُف zuhruf kelimesinden alan Zuhruf sûresi, inişe göre 83, resmî sıralamada ise 43. sûredir.
Zuhruf sûresi, resmi sıralama bakımından öncesinde yer alan Şûrâ sûresiyle yakın konu irtibatına sahiptir. Buna göre her iki sûre de “başlangıç harflerinin hurûfu mukatta‘adan oluşması” (Şûrâ 1; Zuhruf 1-2); “vahyin indiriliş gayesi” (Şûrâ 7; Zuhruf 3); “insanların çiftler halinde yaratılması” (Şûrâ 11; Zuhruf 12); “kâinat kitabından çeşitli âyetler” (Şûrâ 29, 32-33; Zuhruf 9-11); “Son Saat’le ilgili uyarı” (Şûrâ 17-18; Zuhruf 61, 66); “kötülere cehennem azabı, iyilere cennet ödüllerinin verilmesi” (Şûrâ 22, 23, 26, 45; Zuhruf 67-73) gibi konularda ortak mesajlar içermektedir. Zuhruf sûresi, mukatta‘a harfleri, vahyin apaçık oluşu, anlaşılsın diye Arapça indirilişi ve Yüce Allah’ın katında yüce bir makamda oluşu mesajıyla başlamakta, geçmiş nesilllerin vahye dair çarpık algıları eleştirilmekte, müşriklerin Allah inancına sahip oldukları belirtilerek kâinat kitabından çeşitli konu başlıkları verilmektedir.
15. âyetten itibaren, Mekkeli müşriklerin Yüce Allah’a kız çocuk isnadı konusu ele alınmakta, meleklerin yaratılışlarına şahit olmadıkları, bu nedenle sorgulanacakları beyan edilmekte, müşriklerin taklide battıkları, eskilerden böyle olanların cezalandırıldığı, bu arada taklide karşı Hz. İbrâhim’in mücadele verdiği, müşriklerin Hz. Peygamber’in risaletini reddedişleri, peygamberliğin başkalarına verilmesi gerektiği, ilahi rahmeti başkalarının dağıtamayacağı mesajı verilmektedir.
33. âyetten itibaren, insanlar tekdüze olacak olmasalardı hepsine zinetlerle süslü imkanlar verilebileceği bildirilmekte, ancak bunların dünyanın geçimlikleri olduğu bildirilmekte, vahiyden uzak yaşayanların korkunç bir akıbete hazırlandıkları ifade edilerek vahye sarılmanın öneminde dikkat çekilmektedir.
46. âyetten itibaren, Hz. Musa’nın risalet öğretileri ve tebliğiyle ilgili birtakım detay denebilecek bilgiler verilmekte, Firavun’un baskıcı zulmüne dikkat çekilmekte, sonrasında konu Hz. İsa’ya getirilerek onun yaptığı tevhid mücadelesi ele alınmaktadır.
65. âyetten itibaren, insanların gruplara ayrılması eleştirilmekte, mahşerde iyi insanlardan başkaları arasında dostluk kalmayacağı, cennetliklere her türden ödüller verileceği, suçlulara ise ebedi cehennem azabının uygulanacağı belirtilerek, bu sonucu kendilerinin hak etmiş olacakları beyan edilmektedir.
77. âyetten itibaren, mahşerde yaşanacak sahnelerin bir kısmı dile getirilmekte, Yüce Allah’a çocuk isnadının ne kadar korkunç bir günah olduğuna dikkat çekilerek, bunu kabul edenlerin kendilerine vaad edilen azap gününe kadar bırakılmaları ifade edilmektedir.
84. âyetten itibaren, Yüce Allah’ın her yerde ilah olduğu, bütün mahlûkatın hükümranlığının elinde bulunduğu, gerçeğe şahit olanlardan başkasının şefaate ehil olamayacağı, müşriklerin de aslında Yüce Allah’ın yaratıcılığını kabul ettikleri, ancak gerçeğe iman etmemekte ısrar ettikleri ifade edilmektedir.