Medine’de risâletin 13. yılında indirilmiş olması muhtemel olan, 18 âyetten oluşan, adını 9. âyette yer alan ve “aldanma”, “kazanmak-kaybetmek”, “kâr-zarar” manalarındaki التَّغَابُن et-teğâbun kelimesinden alan Teğâbun sûresi, inişe göre 93, resmî sıralamada ise 64. sûredir.
Bu sûrenin Mekkî olduğunu iddia edenler vardır; bütününün Medenî olduğunu kabul edenler olduğu gibi bazı âyetlerinin Medenî, diğerlerinin Mekkî olduğunu iddia edenler de vardır. Bir kısım âlim ise bu sûrenin Tahrîm’den sonra, Saff’tan önce indirildiği kanaatindedirler. Biz bu tartışmalara girmeden sûrenin içeriğine bakarak mesajını anlamaya çalışacağız.
Teğâbun sûresi, resmi sıralama bakımından öncesinde yer alan Münâfikûn sûresiyle yakın konu irtibatına sahiptir. Her iki sûrede de “infak etmeyenlerin durumu” (Münâfikûn 10; Teğâbun 16), “mal ve çocukların insan hayatındaki yeri” (Münâfikûn 9; Teğâbun 14-15), “Yüce Allah’ın gizli-aşikar her bir şeyi ayrıntılarıyla bilmesi” (Münâfikûn 11; Teğâbun 4) gibi ortak konular ele alınmaktadır. Teğâbun sûresi, göklerde ve yerde her ne varsa hepsinin Yüce Allah’ı tesbih etmekte olduğu, insanların mümin ve kafir şeklinde ikiye ayrıldığı, her şeyin yaratılışının bir anlam ve amacının bulunduğu, Yüce Allah’ın gizli ve aşikar her şeyi hakkıyla bildiği gibi mesajlarla başlamaktadır.
5. âyetten itibaren, önceki kavimlerin peygamberleriyle olumsuz manada yaşadıkları sorunlar, bunun sonucunda hak ettikleri akıbet, mahşerdeki diriltilmeye inanmamalarının korkunç felaketlere sebebiyet vermesi, Yüce Allah’a, Rasûl’e ve vahye iman etmenin zorunluluğu, aldanma gününde herkesin bir araya toplanacağı, iman edip salih ameller işleyenlerle inkar edenlerin akıbetleri ele alınmaktadır.
11. âyetten itibaren, iman-hidayet ilişkisi, Yüce Allah’a ve Rasûl (as)’a itaatin gerekliliği, Hz. Peygamber’e düşen görevin sadece ve sadece tebliğ olduğu, Yüce Allah’a güvenin zorunluluğu ifade edilmekte, insanların eşlerinden ve çocuklarından kendilerine düşmanlar çıkabileceği, servetin ve çocukların birer imtihan vesilesi olduğu ifade edilmektedir.
16. âyetten itibaren, Yüce Allah’a yönelik saygının insan gücü nispetinde gerçekleştirilmesi, infakın insanlar için hayırlı oluşu, cimrilikten kaçınanların kurtuluşa erecekleri beyan edilmekte, kard-ı hasen denilen ve toplumsal hayatta çok önemli bir konumu olan ekonomik yardımlaşma anlamında Yüce Allah’a borç vermenin sevaplarının katlanacağı ve günahların bağışlanmasına vesile olacağı bildirilmektedir.
Sûrenin sonunda ise, Yüce Allah’ın gayb ve şehadet bağlamında her bir şeyi bildiği haber verilmektedir.