Mekke’de risâletin 12. yılında indirilmiş olması muhtemel olan, 54 âyetten oluşan, adını üçüncü âyetinde yer alan ve “açık açık ortaya konulmuştur” anlamındaki فُصِّلَتْ fussılet edilgen fiilinden alan Fussılet sûresi, inişe göre 81, resmî sıralamada ise 41. sûredir. Bu sûrenin Hâ Mîm Secde, 10. âyetteki kelime nedeniyle Akvât ya da 12. âyetteki kelime nedeniyle Mesâbîh sûresi diye de isimlerinin olduğu ifade edilmektedir.
Fussılet sûresi, resmi sıralama bakımından öncesinde yer alan Mü’min sûresiyle yakın konu irtibatına sahiptir. Buna göre her iki sûre de “hâ mîm şeklinde mukatta‘a harfleriyle ve vahyin ilahi kaynaklı oluşuyla başlamak” (Mü’min 1-2; Fussılet 1-2); “önceki nesillerin peygamberlerini yalanlaması” (Mü’min 5-6; Fussılet 13-14); “Hz. Musa ile ilgili bilgiler” (Mü’min 23-46; Fussılet 45); “Son Saat’in gerçekliği ve bilgisi” (Mü’min 16-18, 55, 59; Fussılet 47); “kâinat kitabından çeşitli konu başlıkları” (Mü’min 61-64; Fussılet 10-12); “inkârcılara mahşerde uygulanacak şiddetli azap” (Mü’min 69-72; Fussılet 27-28) gibi konular ortak mesajlar içermektedir.
Fussılet sûresi, mukatta‘a harfleri ve vahyin ilahi kaynaklı oluşu mesajıyla başlamakta, vahyin anlaşılabilmesi için Yüce Allah tarafından açıklanmış oluşuna dikkat çekmekle devam etmekte, inkârcıların kalplerini hakikate kapatması, çeşitli inkâr özellikleri, iman edenlerin ödülleri, kâinat kitabından çeşitli konu başlıklarıyla devam etmektedir.
13. âyetten itibaren, önceki nesillerin peygamberlerini yalanladıkları, ‘Âd ve Semûd kavimlerinin olumsuz tutumu ve korkunç akıbetleri, sonrasında mahşerde insanlar yargılanırken organlarının konuşturulacağı ve sahipleri aleyhinde şahitlik edecekleri bilgisine yer verilmektedir.
26. âyetten itibaren, inkârcıların vahyin dinlenmemesi için gürültü çıkartılması isteğine ve gerekçelerine yer verilmekte, mahşerde şiddetli bir azaba çarptırılacakları beyan edilmekte, buna karşılık iman edip istikamet sahibi olanlara meleklerin müjdeler ileteceği bildirilmektedir.
33. âyetten itibaren, Yüce Allah’a davet eden, işini düzgün yapan ve “ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü birinin olamayacağı ifade edilmekte, kötülükle iyiliğin bir olmayacağı, kötülüğe iyilikle karşılık verilmesi gerektiğine dikkat çekilmekte, şeytanın vesveselerine karşı Yüce Allah’a sığınılması gerektiğine dikkat çekilmektedir.
37. âyetten itibaren, kâinat kitabından çeşitli âyetlere, meleklerin ibadetten kaçınmamalarına, sürekli tesbihe devam ettiklerine, yeryüzünün ve yağmurun durumuna yer verilmekte, inkârcıların vahiy düşmanlığı gündeme getirilmektedir. Bu arada Kur’ân’ın Arapça olmaması durumunda nelerin söyleneceğine dikkat çekilmekte, Hz. Musa’ya verilen kitaba, sorumlulukların şahsiliğine, Son Saat’in gerçekliğine, nankör insanın dönekliğine dair bilgiler ele alınmaktadır.
53-54. âyetlerde ufuklardaki ve insanlardaki âyetlerin muhataplara gösterileceği, böylece vahyin gerçekliğinin ortaya çıkmış olacağı, Yüce Allah’ın şahit olarak yeteceği bildirilmekte, Allah’ın huzuruna çıkmakta şüphesi bulunanlara yönelik tehditle sûre sona erdirilmektedir.