Mekke’de risâletin 12. yılında indirilmiş olması muhtemel olan, 53 âyetten oluşan, adını 38. âyette yer alan ve “istişare, fikir danışma, ortak akıl” anlamındaki شُورٰى şûrâ kelimesinden alan Şûrâ sûresi, inişe göre 82, resmî sıralamada ise 42. sûredir.
Şûrâ sûresi, resmi sıralama bakımından öncesinde yer alan Fussılet sûresiyle yakın konu irtibatına sahiptir. Buna göre her iki sûre de “başlangıç harflerinin hurûfu mukatta‘adan oluşması” (Fussılet 1; Şûrâ 1-2); “vahyin Arapça bir Kur’ân olarak indirilmesi” (Fussılet 3; Şûrâ 7); “Yüce Allah’ın kainatı yoktan var edici oluşu” (Fussılet 9-12; Şûrâ 11); “kainat kitabından çeşitli âyetler” (Fussılet 37, 39; Şûrâ 29-30); “sorumlulukların şahsiliği” (Fussılet 46; Şûrâ 40); “Son Saat’in bilgisinin sadece Yüce Allah’a ait oluşu” (Fussılet 47; Şûrâ 17) gibi konularda ortak mesajlar içermektedir.
Şûrâ sûresi, mukatta‘a harfleri ve vahyin ilahi kaynaklı oluşu mesajıyla başlamakta, göklerde ve yerde her ne varsa hepsinin Yüce Allah’a ait olduğu, meleklerin yeryüzünde yaşayan insanların bağışlanması için istiğfarda bulundukları, vahyin Arapça bir Kur’ân olarak indirildiği, amacının Mekke ve civarının uyarılması olduğu, insanların ihtilafa düştükleri konularda vahyin hakemliği gibi konular ele alınmaktadır.
11. âyetten itibaren, Yüce Allah’ın mutlak ve erişilmez kudreti, eşsiz ve benzersiz oluşu, rızık verenin kendisi olduğu, bütün peygamberlerin aynı değerleri tebliğ ettiği, kendilerine kitap verilenlerin derin bir şüphede oldukları, Hz. Peygamber’in şahsında ümmete yönelik çeşitli prensipler, Son Saat’in zamanını kimsenin bilemeyeceği, Yüce Allah’ın kullarına lütufkar oluşu, suçluların mahşerdeki çaresizlikleri konuları gündeme getirilmektedir.
23. âyetten itibaren, iman ve salih amel sahiplerinin cennete gidecekleri, Yüce Allah’a iftira edenlerin kalplerinin mühürleneceği, yağmurun yağdırılma gerekçesi, göklerin ve yerin yaratılmasının Yüce Allah’ın kudretine delil oluşu, insanların başına gelen sıkıntıların onların elleriyle kazandıklarının sebep olduğu, çoğundan da vazgeçildiği beyan edilmektedir. 31. âyetten itibaren, Yüce Allah’ı hiç kimsenin aciz bırakamayacağı, hayatın devamı için gemilerin ve rüzgarların durumu, büyük günahlardan kaçınılması gerektiği, sorumlulukların şahsiliği, sabrın önemi ve olumsuz davranış sahiplerinin akıbetinin feci olacağı gibi konular ele alınmaktadır.
48. âyetten itibaren, Hz. Peygamber’in görevinin tebliğ olduğu, bazı insanların nankörlüğü, göklerin ve yerin hükümranlığının sadece Yüce Allah’ın mülkünde ve kontrolünde olduğu, dilediğine erkek veya kız çocukları O’nun verdiği, dilediğini kısır kıldığı, her şeyi O’nun bilip en ince detayına varıncaya kadar ölçüp biçtiği beyan edilmektedir. 51. âyetten itibaren ise, Yüce Allah’ın insanoğluyla iletişimin nasıl olduğu bildirilerek, Kur’ân’ın rûh ve nûr olarak isimlendirildiği, bununla insanların Yüce Allah’ın yoluna davet edildiği, dosdoğru yolun da bu şekilde edinilebileceği, nihayetinde bütün işlerin sadece Yüce Allah’a döndürüleceği ifade edilerek sûre sona erdirilmektedir.