Mekke’de risâletin 10-11. yılları arasında indirilmiş olması muhtemel olan, 182 âyetten oluşan, adını ilk âyette geçen “sıra sıra dizilenler” anlamındaki الصَّآفَّات es-sâffât kelimesinden alan Sâffât sûresi inişe göre 66, resmî sıralamada ise 37. sûredir.
Sâffât sûresi, resmî sıralamada öncesindeki Yâsîn sûresiyle yakın konu birlikteliğine sahiptir. Bu bağlamda her iki sûrenin de yeminlerle başlaması, öldükten sonra mahşer diriltilmesini inkar edenlerin durumu (Yâsîn 77-78; Sâffât 16-18), mahşer için büyük gürültünün yaşanması (Yâsîn 53; Sâffât 19), azgınların cehenneme atılmaları (Yâsîn 59-64; Sâffât 22-24) gibi konuları örnek olarak verebiliriz.
Sâffât sûresi, çeşitli sıfatlara yeminle başlamakta, Yüce Allah’ın kudretine, cinlerin bilgi çalma girişimlerinin engellenmesine ve sonuçlarına dair bilgilerle devam etmektedir. 11. âyetten itibaren, müşriklerin duyarsızlığı, alaycılıkları, öldükten sonra diriltilmeye inanmayanlara yönelik kınayıcı ifadeler yer almakta, bu arada mahşerde insanların birbirilerini suçlayacakları, ancak azapta ortak olmaları noktasında sonucun değişmeyeceği haber verilmektedir.
40. âyetten itibaren, Yüce Allah’ın has kullarının mahşerdeki ödüller içindeki durumu gündeme getirilmekte, bu arada azgın kişilerin cehennemdeki yeriyle ilgili göndermeler yapılmaktadır. 75. âyetten itibaren, sırasıyla Hz. Nûh, Hz. İbrâhim, Hz. Mûsâ, Hz. Hârûn, Hz. İlyâs, Hz. Lût, Hz. Yûnus peygamberlerin kıssaları belli ölçülerde ve boyutlarda dile getirilmektedir.
149. âyetten itibaren, Mekkeli müşriklerin Yüce Allah’a çocuk isnadı bağlamında bunun korkunç bir yalan olduğu üzerinde durulmakta, ardından Yüce Allah ile cinler arasında senep bağı kurma algıları ve kabulleri şiddetle reddedilmekte, Yüce Allah’ın bu tür yakıştırmalaradan münezzeh ve yüce olduğu özellikle vurgulanmaktadır. Bununla birlikte bu iddia sahipleri ve tapındıkları varlıkların cehenneme atılacakları haber verilmektedir.
167. âyetten itibaren, Yüce Allah’ın peygamberlerine yardım etme uygulaması, onların mutlaka galip gelecekleri, dolayısıyla müşriklerin cezalandırılmasıyla ilgili aceleye gerek olmadığı, çünkü kendilerine belli bir süre yaşamaları için süre verildiği beyan edilmektedir.
180-182. âyetlerde ise şu bilgi yer almaktadır: “Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir. Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun! Âlemlerin Rabbi olan Allah’a da hamd olsun!”