Mekke döneminde risaletin 5. yılında indirilmiş olması muhtemel olan, 20 âyetten oluşan ve adını ilk âyette geçen “belde/şehir” anlamındaki الْبَلَد el-beled kelimesinden alan Beled sûresi, iniş sırasına göre 37, resmi sıralamada ise 90. sûredir.
Beled sûresi, resmi sıralamada öncesindeki Fecr sûresiyle yakın konu ilişkisine sahiptir. Her iki sûrenin “yeminle başlaması, insanın nankörlüğü, cimriliği ve nihayet yaşayacağı akıbet” vs. konularda mesaj ilişkisi örneklendirilebilir.
Yüce Allah, bu sûrede öncelikle “Senin de yaşadığın bu beldeye, (her bir) babaya ve çocuğa yemin ediyorum” ifadesine yer vermekte, yemin sonrasına ve yemin edilmenin gerekçesine dair de “Biz, insanı sıkıntılara, zorluklara (dayanıklı) yarattık” ifadelerine yer vermektedir.
5. âyetten tibaren, nankör insanın “Ben nice servetler tükettim” diyerek, hiç kimsenin onu görmediğini sanması eleştirilmekte, sonrasında “Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Ona açık açık iki yolu da gösterdik” ifadeleriyle bu bağlamda bazı nankörlerin veya Yüce Allah’ı hesaba katmayanların nasıl bir yanılgı içerisinde oldukları dile getirilmekte, benzer yanılgılara düşülmemesi noktasında muhataplar uyarılmaktadır.
11. âyetten tibaren, ‘akabe denen “sarp yokuş” örneği verilerek, nankör insan tipinin itibar etmediği “insan sorumluluğunun belki de en uç ve en zor noktaları”na değinilmektedir. Bu arada, asıl maharetin çeşitli şekillerdeki ekonomik yükümlülüklerin yerine getirilmesinden geçtiği beyan edilerek, başkalarının farkına varılmasını sağlamanın erdemine şu şekilde dikkat çekilmektedir: “Fakat o, ‘sarp yokuşu’ aşmayı seçmedi. ‘(Ey Peygamber!) O ‘sarp yokuş’un ne olduğunu sana bildiren ne olabilir ki!’ ‘(Sarp yokuş), köle azat etmek, yani açlık gün(ün)de yakın(ı) olan bir yetime ve (karnı) toprağa yapışmış (hiçbir şeyi olmayan) yoksula (yemek) yedirmektir.’ ‘Sonra da iman edenlerden, birbirlerine sabrı ve merhameti öğütleyenlerden olmaktır”
18. âyetten itibaren, bu tür duyarlı insanların “sağın halkı” olduğunu beyan edilmekte, ardından Yüce Allah’ın âyetlerini inkar edenlerin “solun halkı” olduğu belirtilmekte ve bu gibilerin feci akıbetleriyle ilgili şu bilgilere yer verilmektedir: “(Cezaları da, etrafı sarılmış, kapıları üzerlerine sımsıkı) kapatılmış bir ateştir.”