Mekke’de risâletin 10-12. yılları arasında indirilmiş olması muhtemel olan, 49 âyetten oluşan, adını ilk âyette geçen “Sînâ Dağı” anlamındaki الطُّور et-tûr kelimesinden alan Tûr sûresi, inişe göre 59, resmî sıralamada ise 52. sûredir.
Tûr sûresi, resmî sıralamada öncesindeki Zâriyât sûresiyle yakın konu birlikteliğine sahiptir. Bu bağlamda her iki sûrenin ilk âyet grubunda çeşitli varlıklara yemin ifadeleri bulunmaktadır. Bu arada Zâriyât 15-19’da ve Tûr 17-20’de muttakilerin ortak özellikleri gündeme getirilmektedir. Ayrıca peygamberlere yönelik Zâriyât 52’deki büyücü ve mecnunluk suçlaması ile Tûr 29-30’daki Hz. Peygamber’e yönelik büyücü, mecnûn ve şâir suçlaması da ortak bir konu olarak görülmelidir.
Tûr sûresi, çeşitli varlıklara yeminle başlamakta, inkârcılara yönelik mahşerdeki azabın hak olduğu vurgulanmakta, Son Saati ve âhireti inkâr edip alay edenler kınanmakta, bu arada duyarlı davranan kişiler olarak muttakilere cennette nasıl nimetler verileceği üzerinde uzun uzadıya bilgiler verilmektedir.
29. âyetten itibaren, müşriklerin Hz. Peygamber’e yönelik suçlamaları gündeme getirilmekte, buna karşılık kurguladıkları şeylerin hatalı olduğu beyan edilmekte, vahye karşı olumsuz bakışlarına “Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz getirsinler” denilerek meydan okunmaktadır.
35. âyetten itibaren, yaratılıştan kâinattaki çeşitli özelliklere varıncaya kadar inkârcı muhatapların her konuda yanılgı içerisinde bulundukları ifade edilmekte, tuzak kuranların kendilerinin tuzaklarına uğrayacakları belirtilmekte, Yüce Allah’a yönelik çocuk isnadı gibi noktalarda artık sınırı aştıkları ve mucize isteklerindeki hadsizlikleri dikkatlere sunulmaktadır.
45. âyetten itibaren, bu tür inkârcılara nasıl davranması gerektiği noktasında Hz. Peygamber bilgilendirilmekte, kurdukları hiçbir tuzağın işlerine yaramayacağı beyan edilmekte, dünya azabının ötesinde mahşerde korkunç bir azabın inkârcıları beklediği haber verilmektedir.
Sûrenin son iki âyetinde ise Hz. Peygamber’in şahsında bütün müminlere seslenilmekte, Rabbinin hükmüne sabretmesi gerektiği, ilâhî gözetimde bulundukları, ayaktayken de geceleyin de tesbihe devam etmeleri gerektiği üzerinde durulmaktadır.