Mekke döneminde risaletin 5. yılında indirilmiş olması muhtemel olan, 45 âyetten oluşan ve adını ilk âyetteki “mukatta‘a harflerinden biri olan”قٓ kâf harfinden alan Kâf sûresi, iniş sırasına göre 36, resmî olarak 50. sûredir.
Kâf sûresi, resmî sıralamada öncesindeki Medine dönemi sûrelerinden olan Hucürât sûresiyle yakın konu ilişkisine sahiptir. Hucurât sûresinin 7. âyetinde Yüce Allah’ın insanların fıtratına küfür, fısk ve isyanı çirkin gösterdiği beyan edilmekte, Kâf suresi 16. âyette de nefsin insana kötü vesveseleri fısıldadığı gündeme getirilmektedir. Hucurât 17’de yaptığı iyiliği başa kakanlar, Kâf 25’te ise hayra engel olanlar eleştirilmektedir. Bu arada her iki surede de mümin ve muttaki olanların ödüllendirileceği beyan edilmektedir.
Kâf suresinin ilk âyetlerinde Kur’ân’a, Hz. Peygamber’e ve ahirete inanmayanlara dair bilgiler verilmekte, ardından kâinat kitabına dikkat çekilmektedir. Bu bağlamda göğün bina edilmesi, süslenmesi, hiçbir eksik gedik barındırmaması, yeryüzünün genişletilmesi, içinde ağır baskıların bulundurulması ve her tür güzel bitkilerin orada yaratılması hakikati görmek isteyenler için bir ibret konusu olarak işlenmektedir. Ayrıca gökten bereketli suların indirilip çeşitli bahçeler, hasat edilen tahıllar, salkım salkım meyveleriyle boylu poslu hurma ağaçları bütün kullar için bir rızık vesilesi olarak tanıtılmaktadır. Özellikle bitkilerin yeşermesi, öldükten sonra diriltilmenin bir delili olarak sunulmaktadır.
12. âyetten itibaren, daha önce helak edilen kavimlerin peygamberlerini yalanlamaları ve Yüce Allah’ın onlara vaadettiği azabın gerçekleştiği hatırlatılmakta, bu arada ilk yaratmada yorulmayan ilahi iradenin yeniden yaratmaya da gücünün yeteceği beyan edilmektedir.
17. âyetten itibaren, insanoğlunun dünyada yaptığı her şeyin kaydedilmekte olduğu, mahşerde bütün gerçeklerin ortaya döküleceği, birbirini suçlayanlara uyarıda bulunulacağı ve cehennemi hak edenlerin cehenneme, cenneti hak edenlerin de cennete gideceği bildirilmektedir.
36. âyetten itibaren, ilahi bildirimlerin birer öğüt olduğu, bunlara itibar edilip Allah’ı tesbih etmenin önemi vurgulanmakta, dirilten ve öldüren ilahi gücün aynı zamanda son durak olduğu, insanları toplayıp yargılamanın Allah için son derece kolay olacağı beyan edilmektedir.
Son âyette ise, karşıt söylemlere aldırış etmeden Hz. Peygamber’in inkârcılar üzerine gönderilmiş bir zorba olmadığı ifade edilerek, öğüdün Kur’ân’la verilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.